AL BİRİNİ, VUR ÖBÜRÜNE YAZISININ DEVAMI

Bir önceki yazı yayınlandıktan sonra saat 15:20’de nihayet geldi. Her zaman evrak vs. getiren tanıdık yüz. Kapıyı açınca kendisi “nihayet geldim” gibi esprili bir açış yaptı. Evrakları telim ederken geçen sürede talebi bir gün önce sabah 8:30’da yaptığımı söyleyince şaşırdı.

Fakat yanıt muhteşemdi;

“Abi ben her gün buralardan geçiyorum, sen acil işin olunca beni ara muhakkak gelirim.”  ve telefon numarasını verdi.

İşte o şirketi kurtaracak bir yanıt, davranış, kişi ve yarattığı birçok soru – birçok yanıt.

Ben artık bu kuryenin müşterisiyim, Yurtiçi Kargo’nun değil. Bu kurye başka şirkete geçse bile onu ararım, çünkü benim derdim şirket değil, benim derdim sorunumun çözülmesi.

Bu konuda Uğur Özmen’in güzel bir yazısı vardır, “Müşteri’nin sahibi” kim? ,o geldi aklıma.

Aslında birçok sektörde müşteri ile en yakın temasta olan kişiler şirketin hem en iyi hem de en kötü temsilcisi olabiliyor.

Bir şirkette yaptığımız bir seminerde ortaya çıkan önemli konulardan biri aslında teknik servisin, satış departmanından daha çok satış yaptığı idi. Çünkü teknik servis zaman içerisinde müşterinin sorunlarını en az müşteri kadar öğreniyor ve bu sorunlara çözüm getirecek önerileri her zaman müşteri tarafından iyi referans olarak kabul ediliyor.

Yurtiçi Kargo’nun çağrı merkezinin, sosyal medya ekibinin, şubesinin yapamadığını, hatta yıktığını tek başına ayakta tutabilen bir çalışan.

Şirketler bu çalışanlarına dikkat etmek zorunda.

Aslında ortaya çıkan başka bir soru var ki çok iyi araştırılıp incelenmeli. “Acaba şirket İş Model’ini gözden geçirmek, yenilemek ve yenilik yaratmak ihtiyacında mı?” Bunun farkında olan var mı?

Sanmam, öyle bir kültür olsa işler bu durumda olmazdı bence.

Leave a Reply