Modern felsefenin önemli isimlerinden Byung-Chul Han, günümüz toplumunu ve bireyin bu toplum içindeki yerini sorgulayan eserleriyle benim için ilham kaynağı olmuştur. Onun düşünceleri, girişimcilik ve inovasyonun altında yatan derin yapısal sorunları ve neoliberalizmin birey üzerindeki etkilerini anlamamıza yardımcı olur. Han’ın tespitleri, neoliberalizmin işçiyi bir girişimci haline getirerek, bireyi hem efendi hem köle yaptığı gerçeğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. “Bugün herkes kendi şirketinin kendini sömüren işçisidir. Herkes birey olarak hem efendi hem köledir. Sınıf mücadelesi insanın kendisiyle iç savaşı haline dönüşür.”
Günümüzde girişimcilik, bireyin kendi işini kurarak özgürleşmesi olarak sunulurken, aslında neoliberalizmin bireyi kendi kendini sömürdüğü bir yapıya entegre eder. Sistem, özellikle VUCA (Volatile, Uncertain, Complex, Ambiguous) dünyasına evrildikçe, bireyleri bu sürece itmekte ve alternatif seçenekleri giderek daha fazla ortadan kaldırmaktadır. Girişimcilik artık sadece bir moda değil, neredeyse bir zorunluluk haline gelmiştir.
Han, bu durumu daha da derinleştirerek günümüz toplumunun nasıl disiplin toplumundan başarı toplumuna evrildiğini açıklar. Disiplin toplumunda bireyler, “Yapmalısın!” emirleriyle yönlendirilirken, günümüzde kabul gören düstur “Yapabilirsin!” haline gelmiştir. “Yapmalısın!” ifadesi, bireye dışarıdan gelen bir zorunluluk olarak işler ve bu zorunluluk, bireyin verimliliğini düşürür çünkü dışsal baskı bireyin toplumsal çark içindeki yerini sorgulamasına neden olur. Ancak “Yapabilirsin!” düsturu, bireye dışarıdan bir direktif olarak görünmez; birey, kendi potansiyeline inandırılarak bir şeyler yapması gerektiğine inanır. Bu durumda, başarısızlık durumunda suç, toplumdan çok bireyin kendisindedir.
Bu dönüşüm, bireyin kendi kendini nasıl sömürdüğünü ve bu sömürünün nasıl içsel bir çatışmaya dönüştüğünü gözler önüne serer. “Yapabilirsin!” ifadesi, bireyin özgürlüğünü kısıtlamaz gibi görünse de, uzun vadede bireyin kendine yabancılaşmasına ve kendi potansiyelinin çok ötesinde bir çaba sarf etmesine yol açar. Sonuçta, birey kendi sınırlarını zorlayarak bir çöküntüye doğru sürüklenir. Bu noktada, Han, Batı medeniyetinin temelinde yer alan “özgürlük fikri”nin günümüzde başarısızlığa uğradığını savunur. Özgürleşen birey, aslında daha da toplumsallaşır ve bu, ona çok çeşitli zorlamalar ve kısıtlamalar getirir. Neoliberal anlayış, bireyin özgürlüğünü ilan ederek, ona sürekli daha fazla ödün vermesini dayatır. Böylece, özgür olmak için bireyin kendinden daha fazla ödün vermesi gerektiği bir paradoks ortaya çıkar.
Girişimcilik ve inovasyon, bireyin kendi işini kurarak özgürleşmesi olarak sunulurken, aslında neoliberalizmin bireyi kendi kendini sömürdüğü bir yapıya entegre eder. Bu durum, bireyin kendi işini kurduğunda daha fazla çalışmak zorunda olduğunu hissetmesine neden olur. Çünkü başarısızlık, sadece kendisinin değil, aynı zamanda bu yapının da bir göstergesi olarak görülür. Bu bağlamda, girişimcilik sadece bir iş kurma eylemi değil, aynı zamanda bireyin kendi potansiyelini sürekli olarak zorladığı, kendi sınırlarını aşmaya çalıştığı bir süreçtir.
Byung-Chul Han’ın belirttiği gibi, bireyler kendi güçlerine ve potansiyellerine odaklanarak, sürekli daha iyi ve verimli hale gelmeye çalışıyorlar. Bu süreç, bireyin toplumsal çarkın dönmesi için sürekli bir çaba içerisine girmesine neden oluyor. Ancak bu çaba, bireyin kendi içsel dünyasında bir çöküntüye yol açıyor. Han’ın belirttiği gibi, bu süreçte birey, “özgür olduğu sanısı” ile sürekli kendisini yenileyen, daha iyi ve verimli hale getiren bir proje olarak görüyor. Bu durum, bireyin sürekli bir değişim ve adaptasyon zorunluluğu hissetmesine neden oluyor ve bu da ona sürekli bir içsel baskı ve yıpranma getiriyor.
Han’ın tespit ettiği bu gerçekler, girişimciliğin ve inovasyonun günümüzde nasıl bir zorunluluk haline geldiğini ve bireyin bu süreçte nasıl metalaştırıldığını açıkça gösteriyor. Bireyler, kendi işlerini kurarak özgürleşmeyi umarken, aslında daha da bağımlı hale geliyorlar. Neoliberalizmin bu dinamiği, bireyi kendi kendini sömürmeye teşvik ederken, aynı zamanda onu sürekli bir içsel çatışmaya ve çöküntüye sürüklüyor.
Byung-Chul Han’ın düşünceleri, günümüz toplumunda bireyin nasıl bir araç haline getirildiğini ve bu araçlaşmanın bireyi nasıl daha da yorucu hale getirdiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Girişimcilik ve inovasyon, aslında bireyin kendi kendini sömürdüğü, toplumsal çarkın dönmesi için sürekli daha fazla çaba sarf ettiği bir süreçtir. Neoliberalizmin dayattığı bu sistem, bireyin özgürlüğünü kısıtlamak bir yana, onu sürekli daha fazla çalışmaya ve daha fazla vermeye itiyor. Bu durumda, bireyin kendi sınırlarını kabul etmesi ve toplumsal mekanizmayı sorgulaması, günümüzün en önemli ihtiyaçlarından biri haline geliyor.