Biz neler gördük…
Müziğin pikap ve radyodan streaming (ses akışı) platformlarına geçişini, sinemanın film makaralarından dijital video akışına evrilişini, fotoğrafçılığın film ve mekanikten dijital dünyaya adım atışını… Teknolojinin hızla geliştiği bu süreçte arada gelip geçen faka makineleri, Walkman gibi kısa ömürlü yenilikler de oldu. Artık bu değişimler, hayatımızın sıradan bir parçası haline geldi. Tüm bu dönüşüm, “yıkıcı değişim” olarak adlandırdığımız, her alanda hızla kendini gösteren bir fenomenin sonucu. Kondratieff döngülerinin araları kapanırken, bu hızlı değişimin etkisiyle her endüstri kökten bir dönüşüm geçiriyor. Bu yazıda, kitap yayıncılığında yaşanan yıkıcı değişimi, kendi deneyimlerim üzerinden sizlerle paylaşmak istiyorum.
Matbaadan Dijital Yayıncılığa
Kitap yayıncılığındaki bu dönüşüm, 1440’larda Johannes Gutenberg’in matbaayı icat etmesiyle başladı. Bu devrim niteliğindeki buluş, kitapların seri üretimini mümkün kıldı ve bilgiye erişimi kolaylaştırarak okuryazarlık oranlarının artmasına öncülük etti. Zamanla matbaalar gelişti, milyonlarca baskı yapan makineler ortaya çıktı. Her ülkenin kendi koşullarına göre “optimum baskı” adetleri belirlendi ve baskı sayısı arttıkça birim maliyet düştü. Ancak bu klasik model, dijital dünyanın kapılarını aralayan değişimlerle yerini bambaşka bir yapıya bıraktı.
2010 yılında ilk kitabımı yazdım ve aylarca yayınevlerinin kapısını çaldım. Herkes kitap yazıyor, herkes yayınevine başvuruyor, dolayısıyla yayınevleri satılabilir kitaplar peşinde koşuyordu. Benim gibi, adı sanı duyulmamış biri için bu süreç oldukça zordu. O yıllarda dijital baskı henüz yeni yeni gelişiyordu; Amerika’da bir-iki site üzerinden kitabınızı yükleyip, satış olursa basılıp gönderilen bir sistem mevcuttu. Ancak bu sistemin maliyetleri yüksekti ve Türkiye’de bu fiyatlarla satmak imkansızdı. Yine de kitabımdan bir-iki adet elimde olsun diye bu sitelerden birine başvurdum ve kitabımın ilk ve tek alıcısı ben oldum.
Bir gece, Türkiye’deki iş kitapları yayınevlerinin e-posta adreslerini topladım ve onlarca mail gönderdim. Ertesi gün, Sinemis Yayınları’ndan sevgili Osman Gürkan aradı ve kitabımı basabileceğini söyledi. O dönemin “optimum baskı” adedi 1000 idi ve kitabım 1000 adet basıldı. Daha sonra aynı kitap dört baskı daha yaptı ve tamamı satıldı.
Dijital Yayıncılık ve Yeni Yayınevi Düzeni
Geçen yıl, değerli dostum Steve ile birlikte yeni bir kitap yazmaya karar verdik. Steve’in bir önceki kitabını yayımlayan bir yayınevi vardı, ancak benim yayınevim çeşitli nedenlerden dolayı yeni kitap yayınlamak istemiyordu. Kitabı önce İngilizce yazdık ve Steve’in yayınevi tarafından basıldı. Ancak süreç beni tatmin etmedi ve araştırmaya başladım. Araştırmalarım sonucunda, yayınevlerinin artık eski yayınevi kavramından çok uzak olduğunu fark ettim.
Günümüzde yayınevleri genellikle “Print on Demand” yani “sipariş üzerine baskı” sistemiyle çalışıyorlar. Google’da yayınevi aradığınızda karşınıza yüzlerce seçenek çıkıyor. Birçoğu belirli bir ücret karşılığında kitabınızı basıyor ve sanal kitapçılarda satışa sunuyor. Ancak bu yayınevleri satış ve pazarlama konusunda fazla çaba göstermiyor. Yazar olarak kitabınızı satmak için kendiniz mücadele etmeniz gerekiyor. İşin ironik tarafı ise, siz yazarlığı bırakıp satıcılığa soyunurken, yayınevi de satıştan %30 pay alıyor.
Birkaç yayınevi, fiziksel baskı yaparak gerçek kitap stoklayan ve dağıtım yapan yapılar arasında yer alıyor. Ben de Steve ile birlikte yazdığımız kitabın Türkçe baskısı için böyle bir yayınevi ile anlaştım, VOVA Yayınevi ve Süleyman Bey. Stokta fiziksel kitap bulundurmanın bir avantajı olarak yayınevi, satış ve pazarlama için daha fazla çaba harcıyor.
Bu yıl ise Dr. Amy Kweskin ile birlikte yazdığımız kitapta daha stratejik bir adım attık. Kitabı hem İngilizce hem de Türkçe olarak aynı anda yazdık ve İngilizce baskı için Amazon’un “Print on Demand” sistemini, Türkçe baskı için ise Türkiye’deki bir yayınevini tercih ettik. Her iki baskı da aynı gün satışa sunulacak şekilde tasarlandı. Bu ayın sonunda kitap çıkacak ve bir yıkıcı değişim daha gerçekleşecek.
Bu arada Amazon sistemi Türkiye’de de yakında uygulamaya açmak için çalışıyor.
Belki de bundan 10 yıl sonra, yazarlar bile bu sistemin bir parçası olmayacak. Teknolojinin neler getireceğini birlikte göreceğiz.