ADAPTASYON: DEĞİŞİMİN ÖTESİNDE YAŞAMIN BELKEMİĞİ

  1. yüzyılda değişim yönetilemez; uyum sağlamak, yani adaptasyon hayatta kalmanın anahtarıdır. Bu yazıda bireysel ve kurumsal adaptasyonun yollarını, anti-kırılganlık ilkesini ve liderlikte yeni yetkinlikleri görebilirsiniz.

Değişim yönetilemez, yaşam ve kültürdür artık.”

Bu cümleyi 2014 yılında bir blog yazımda kullandığımda, geleneksel “değişim yönetimi” kavramının artık işlevsizleştiğini savunmuştum. Beş yıl sonra, 2019’da “Yönetim, Değişim Yönetimidir” başlıklı yazımda ise Harvard Business Review’da (HBR) yer alan “All Management Is Change Management” makalesine atıfta bulunarak, yönetimin özünün zaten değişimle mücadele olduğunu vurgulamıştım. Bugün geldiğimiz noktada ise artık “değişim” kelimesinin bile yetersiz kaldığını görüyorum. Çünkü değişim, yaşamın ta kendisi haline geldi. Peki, bu durumda neyi konuşmalıyız? Adaptasyonu.

Değişim Yönetimi mi, Adaptasyon Yeteneği mi?

Geleneksel yönetim literatürü, değişimi “planlanabilir, kontrol edilebilir, lineer bir süreç” olarak ele alır. Oysa 21. yüzyılda değişim, öngörülemez, kaotik ve sürekli bir akış halini aldı. Artık bir projeyi “başlatıp bitirmekten” bahsedemeyiz; sürekli revize edilen, dönüşen bir döngüyle karşı karşıyayız.

2014’te yazdığım gibi, “Değişim yönetilemez”, çünkü yönetmeye çalıştığınız şey aslında yaşamın doğal akışıdır. Bir nehrin akışını yönetemezsiniz, ancak ona uyum sağlayarak ilerleyebilirsiniz. İşte tam da bu noktada, “değişim yönetimi” kavramı yerini “adaptasyon yeteneği” ne bırakmalıdır.

Neden Adaptasyon? Çünkü Artık “Normal” Diye Bir Şey Yok

Pandemi, dijital dönüşüm, yapay zeka devrimi, iklim krizi, jeopolitik dalgalanmalar… Tüm bu dinamikler, “istikrar” kavramını tarihin tozlu sayfalarına gömdü. Artık şunu kabul etmeliyiz: “Normal” diye bir durum yok, sadece sürekli bir geçiş hali var.

HBR’da (2017) okuduğum makalede belirtildiği gibi, “Tüm yönetim, değişim yönetimidir.” Ancak bugün bu ifadeyi güncellememiz gerekiyor: “Tüm yönetim, adaptasyon yönetimidir.” Çünkü değişimi yönetmeye çalışmak, rüzgâra karşı kürek çekmek gibi verimsiz bir çaba haline geldi.

Bireysel Adaptasyon: Yeni Yetkinlikler, Yeni Zihniyet

Değişimin hızına ayak uydurabilmek için bireyler olarak:

  • Öğrenme açlığı geliştirmeliyiz (ünvanlar değil, yetkinlikler önemli).
  • Esnek düşünce (growth mindset) benimsemeliyiz (“yapamam” yerine “henüz bilmiyorum” diyebilmek).
  • Belirsizliğe tolerans göstermeliyiz (net cevaplar beklemek yerine, sorularla yaşayabilmek).

Örneğin, bir yazılımcı sadece kod yazmayı değil, her 2-3 yılda bir yeni bir dil/framework öğrenmeyi kabullenmeli. Bir lider, “şirket kültürünü korumak” yerine “kültürü sürekli evrimleştirmek”ten bahsetmeli.

Örgütsel Adaptasyon: Kırılgan Değil, Anti-Kırılgan Sistemler

Nassim Nicholas Taleb’in “Anti-Kırılgan” kavramı burada devreye giriyor: Sistemler, değişimden zarar görmek yerine güçlenerek çıkmalı. Bunun için:

  1. Hiyerarşi değil, ağ yapıları: Komut-zinciri yerine, çapraz iletişim kuran, kendini organize eden takımlar.
  2. Katı planlar değil, deneyimsel iterasyonlar: 5 yıllık stratejiler yerine, 3 aylık testler ve hızlı pivotlar.
  3. Kontrol değil, özerklik: Çalışanlara “nasıl” değil, “niçin” sorularını verip inisiyatif alanı tanımak.

Netflix’in “No Rules Rules” felsefesi veya Spotify’ın “Squad” modeli, adaptasyonun örgütsel karşılıklarıdır.

Sonuç: Adaptasyon, Yaşamla Dans Etmektir

Değişim yönetimi, bir proje bitirme metodolojisiydi. Adaptasyon ise bir var olma biçimi. Doğada hayatta kalanlar en güçlü ya da en zeki olanlar değil, değişime en iyi uyum sağlayanlardır (Darwin’i hatırlayalım).

Bugünün dünyasında başarılı olmak için:

  • Bireyler olarak “öğrenen organizma”,
  • Şirketler olarak “yaşayan sistem”,
  • Toplumlar olarak “esnek kültür” haline gelmeliyiz.

Değişim kaçınılmazdır, adaptasyon ise bir seçim. Bu seçimi doğru yapabilenler, yarının dünyasında sadece hayatta kalmayacak, aynı zamanda öncü olacaklar.

kobitek.com da yayınlanmıştır.

 

Leave a Reply